Gerçekten de piyanolar konserlerde genellikle yan yerleştiriliyor ve bunun arkasında bir plan var. Öyleyse biraz konserlere bakış açımızı değiştirelim ve bir dahaki konser biletimizde en uygun koltuğu belirleyelim.
Klasik müziğe ilgi duyanların sorularımıza yanıtlarını duyar gibiyiz. Piyanistler genellikle tek başlarına veya orkestra ile olduğu fark etmeksizin sahneye dikey konumlanırlar.
Elbette ki müzisyeni koskocaman bir müzik aletinin ardından görebilmek için yana dönük olmasının gerektiğini düşünebiliriz fakat hepsinin bu kadar olduğuna inanmayıp planlamanın derinine ilerlememiz gerekebilir.
Yerleştiysek başlıyoruz…
Canlı bir performansta müzisyenlerin yerleşimleri, dinleyiciyi en çok etkileyecek şekilde özenle planlanıyor. İnce ve kalın titreşimlerin dalgalar hâlinde havada yayılımı mümkün olacak en kontrollü şekilde iletilmeye çalışılıyor.
Sesin kulaklarımıza dalgalar hâlinde gelmesinin etkisini en basite indirecek olursak, kulaklarımıza ulaşan kaynağın konumu ve mesafesini düşünmeliyiz.
Yerleşimde, kulaklarımızı doyurmak için tam da bu dalgalar kontrol ediliyor. Dalgaların gelme miktarını ve etkisini belirlemek için akorlar ve yerleşimler büyük önem taşıyor.
Merak etmeyin, piyano ve piyanistiniz sizin için en doğru yerde.
Her şeyden önce gelin bir orkestrayı en uygun şekilde sahneye yerleştirelim. Öncelikle küçük boyutluları öne, büyük boyutluları da onların arkalarında sıralamalıyız. Bütün bir orkestra dört bölüme ayrılıyor; yaylı çalgılar, tahta üflemeli çalgılar, bakır üflemeli çalgılar ve perküsyon.
Bütün bu “ağır abilerin” yanında vurmalı sayılan piyanolar, dinleyiciye diğer vurmalı çalgılara göre daha yakın konumda bulunuyor.
Piyanisti görmemiz için mi?
Kocaman piyanoları ait oldukları yere taşıdık. Şimdi onu nasıl yerleştireceğimize karar vermemiz gerekiyor. Piyanisti görmek için mi yan çevirmeliyiz yoksa başka bir sebebimiz olabilir mi?
Düşündüğümüzün aksine, önceleri piyanist yüzü bize dönük, önünde piyanosu olacak şekilde yerleştirilirmiş. O zamanlarda bir performansa gidecek olsak elbette ki kocaman bir enstrümanın arkasından piyanisti göremezdik. Ayrıca yeterince iyi bir dinleyiciysek piyanonun sesinde bir değişim bile fark edebilirdik.
Evet, piyanoların seslerinin kulaklarımıza en etkili şekilde gelebilmesi, hangi yönde yerleştirildiğine göre değişiyor.
Tuşlara basıldığında, tahta çekiçler metal tellere çarpıyor. Çarpma esnasında havaya yayılan dalgaların kulağımıza hiçbir engele takılmadan ulaşmasını sağlamalıyız.
Tellerin bulunduğu alan bir kapak ile korunuyor ve performans sırasında açık şekilde, izleyiciden en uzak tarafta olması gerekiyor. Artık vurduğumuz tellerden çıkan sesler, dinleyiciye kesintisiz ulaşabilecek.
İkisini de dinle, tarafını seç.
Dinleyici gözüyle ilk bakışta dikkatimizi çekmeyen bu yerleşim şeklini kimin ortaya attığıyla ilgili iki isim öne çıkıyor. Her bir sesin bize en doğru şekilde ulaşmasını sağlamak için çeşitli araştırmalar yapan müzisyenler arasında olan Franz Liszt, bu isimlerin en bilineni diyebiliriz.
Liszt o zamana kadar var olan kalıpların dışına çıkarak tek başına konserler gerçekleştirmiş, ezberinden repertuvarlarını okumuş ve sahneye piyanosuyla dikey bir şekilde yerleşmiş.
Fakat Liszt’ten yarım yüzyıl kadar önce yaşayan Jan Ladislav Dussek’in ismi, Harold Charles Schonberg tarafından ortaya çıkarıldı. Başarılı bir müzik eleştirmeni ve gazeteci olan Schonberg’in diğer piyanistlerin onun yolundan ilerlediğini belirttiği Dussek mi yoksa hakkında pek çok makale yazılmış Liszt mi ilk olmuştur?
Kesin olarak bildiğimiz bir şey var ki; sanatçının vurduğu telleri görebildiğimiz, tellerden çıkan sesleri de en etkili şekilde duyabildiğimiz bu yerleşime minnettarız.
Müziğe ilginizi duyar gibiyiz: