Şener Üşümezsoy’un yurtdışındaki çalışmaları ortaya çıktı. Üşümezsoy papyonlu profesöre Ege araştırmasıyla cevap verdi
YENİÇAĞ – Özel Haber / Merve KIZILALP
Prof. Dr. Şener Üşümezsoy’un bilimsel olarak depremleri anlamadığını, ona ‘deprem’ soran gazetecilerin ‘cahil’ olduğunu söyleyen Prof. Dr. Celal Şengör’e karşı Yeniçağ‘a açıklamalarda bulunan Üşümezsoy, hangi gazetecilerin kendisini dinlediğini ve bu doğrultuda 17 Ağustos 1999 depreminden beri kimlerin Üşümezsoy haberleri yaptığını açıkladı.
‘Cahil’ gazetecilerden olan Orhan Can ve Yılmaz Özdil’e gerçekleşecek depremleri nasıl anlattığına değinen Üşümezsoy, yaptığı deprem çalışmalarını bir bir anlattı.
KİM BU ‘CAHİL’ GAZETECİLER?
O anları anlatan Üşümezsoy, “Gerek Yılmaz Özdil Star‘dayken, gerekse Orhan Can HaberTürk‘teyken 1999’da yaptığımız röportajlarda, elime kağıt kalemi alıp çizdiğim zaman, çizdiğimi anlayan, iki işlemi yapabilen (çarpma ve bölme) ve kişiyi dinleyen gazeteciler olarak ‘cahil’ konumunda kalmış olmalarına karşılık Türkiye’deki yer bilimcilerin bile anlayamadığını onlara anlattım.
Özdil ve Can‘a anlattıklarımı daha sonra dünyanın en iyi yer bilimi (Revolation Deformation Tektonics) sempozyumunda da anlattım. Burada gördüğümüz Marmara Denizi’nin sismik kesitleri ve mikro batimetri haritasının verileriyle Liverpool’da sunduğum görüşleri 4 kitaba sığdırdım.
“ELLERİMDE ÇEKİÇLE ARAZİLERDEKİ FAYLARI KIRIP ÖRNEKLER ALARAK ÇALIŞTIM”
Buradaki kitaplarımda vurgulanan veriler dünya biliminin henüz ulaşmadığı TPOA‘nın yabancı şirketlere yaptırdığı tüm sismik kesitler depremden çok önce Marmara’da petrol aramak için yapılan tüm sismik kesitleri inceleyerek arşivinde yer alması nedeniyle avucumun içi gibi olan Marmara’yı depremden önce de bildim. Ellerimde çekiçle arazilerdeki fayları kırıp, fayların oluşturduğu deformasyonu kayalarda ölçüp, onları da ince ince kesitlere taşıyarak; Türkiye’de uygulanmayan bir yöntemle kayalar içerisindeki minerallerin kaymalarını ve deformasyon etkilerini ölçerek bu sempozyuma gidip anlatmıştım. Türkiye’de ise jeologlar uydu haritalarına bakarak araziyi görmeden veyahut da arazideki morfolojileri görerek fayları çizdiler.
“ONLAR KUZEY ANADOLU FAYI SANDILAR”
Bunun en tipik örneği olarak Kuzey Anadolu fayı olarak Çınar çukurunun kuzey kenarındaki uçurumu ‘Kuzey Anadolu fayı’ olarak almaktadırlar. ‘Yalova Kanyonu’ adı verilen bölgeden geçerek kuzeye doğru 45 derece dönüp sonra Küçükçekmece’ye doğru batıya dönen bir düşey fay oluşumunu Kuzey Anadolu fayı sanmışlardır. Oysa bu fay oluşumunu Kuzey Anadolu fay sisteminden çok daha önce Marmara çukurlarının açılma döneminde oluşmuştur. Ben bunu Armutlu Dağlarındaki 10-15 km derindeki kayaların güneye doğru çekilerek sıyrılmasıyla öndeki bölümün aşağıya çökmesi şeklinde bir tektonikle, gerek Karamürsel çukuru gerek Çınar çukuru gerekse Sapanca çukurluklarında çalıştım. Bir tektonikle bu alanın ölü bir fay olduğunu ortaya koymuştum.” sözleriyle açıkladı.
ÜŞÜMEZSOY’UN ORTAYA KOYDUĞU FAYLAR GÜNÜMÜZDE BİREBİR KANITLANDI
Bu model jeolojinin deformasyonunun ve minerallerin mikro tektoniğinin kombinize birleşmesi ile yapılan bu analizler Türkiye jeoloji sisteminin çok üstünde olduğu için Üşümezsoy 2000 yılında yayınladığı kitaplarında koyduğu faylar günümüzde birebir kanıtlanmıştır yani Yalova Çınarcık kıyısındaki Kuzey Anadolu fayı 1894’te kırılmış Armijo tarafından kanıtlandığı gibi CSM tarafından da kanıtlanmıştır. Ancak jeologlar Le Pijon’un modeline odaklandıkları için diğer modellere bakmamışlardır.
“BEN ‘ADALARDA DEĞİL DÜZCE’DE DEPREM OLACAK’ DEMİŞTİM”
Üşümezsoy’un “Adalarda değil Düzce’de deprem olacak” dediği zamanlarda haklı çıktığı, bunun da arkasında kılı kırk yararak yapılan çalışmaların var olduğu ortaya çıkmıştır.
ORHAN CAN VE YILMAZ ÖZDİL NEDEN ŞENER ÜŞÜMEZSOY’A DEPREM SORUYOR, NASIL İKNA OLDULAR?
Üşümezsoy’un Orhan Can’a ve Yılmaz Özdil’e anlatarak, bütünüyle ikna ettiği olay; Üşümezsoy’un buradaki depremde (17 Ağustos’ta) 4 fayın kırıldığıdır. Kırılan bu faylar;
1. Sapanca fayı
2. Karamürsel fayı
3. Akyazı fayı
4. Çınarcık fayıdır.
Üşümezsoy, 5. fayın ise Karadere’ye doğru giderek Düzce fayını etkilediğini analiz etmiş ve bu analiz sonucu haritada görüldüğü gibi Düzce bölgesinde kırmızılığın söz konusu olduğunu belirtmiştir.
Üşümezsoy’un Özdil ve Can’a aktarmaya çalıştığı şey ve her iki usta gazetecinin de anladığı şey şudur:
Bu 4 fay kırıldıktan sonra streslerini iki uca aktarmışlardır. Bunlardan birisi Düzce diğeri ise esenköy’den Gemlik Körfezi’ne doğru gitmiştir.
Üşümezsoy yaptığı çalışmalar sonucunda bu verileri elde etmiş, saha çalışmalarındaki sismik kesitlerinden, batimetrilerin detaylı kullanımından uzak sadece Le Pijon’un modelini tanıyanların bu bilgilerden uzak kaldığı ortaya çıkmıştır.
“MARMARAY’I ANLAMAK İÇİN EGE ‘DE ARAZİ ÇALIŞMASI YAPMAK GEREKİR”
Marmara bölgesinde olacak depremleri anlayabilmek için Ege’de arazi çalışmaları yapılması gerektiğini ve Üşümezsoy’un da daha önce arazi çalışmalarında bulunduğunu şu sözlerle ifade etti:
“Marmara Denizi’nin tektoniğini anlamak ancak Ege Bölgesi’nde arazi çalışmasına yapmakla mümkündür 1999 depremi olduğu zaman Ege Bölgesi’nde Gördes, Kula ve Bozdağları arazi çalışmasında bulundum.”
Üşümezsoy, bölgesel batimetri ve topografik haritadan Batı Anadolu’nun iç karnını oluşturan bölgenin gerilme tektoniği sayesinde yukarı çıkarak öndeki alanın çöktüğünü ve batı Anadolu’daki Menderes Vadisi’nin, Gediz Vadisi’nin, Simav vadisinin gerilerek yükselmesinden sonra alt kabuğunun kırılması ile oluşmuş bölgeler olduğuna değindi.
Bu bölgelerdeki depremlerin söz konusu mekanizma ile gerçekleştirildiğine değinilmiştir. Bu mekanizma düşey fayların çalıştırdığı gerilme mekanizmasıdır.
Haritada görüldüğü gibi kuzeydoğu güneybatı yönünü gerilme sonucu masif Kuzey kesimde sırt çukur sırt çukur şeklinde parmaklar biçiminde kuzeye doğru uzamış ve çökmüştür. Gördes sırtı, Kula sırtı gibi yükseltilerle oluşmuştur, güneydoğuya doğru döndüğümüz zaman da Gediz vadisi ve Menderes Vadisi’nin oluşturduğu bir yapı oluşmuştur.
Bu Türkiye için ve Marmara için ele alınmayan bu konunun Üşümezsoy tarafından Liverpool‘daki Deformation Revoloji ve Tektonics sempozyumunda 2 ayrı sunumla tanımlandığına değinilmiştir.
Liverpool’da sunulan bu çalışmada Menderes masifi kuzeydoğu güneybatı yönünde çekilerek kendi içinde sırt ve çukur bölgelerini oluşturmuştur. Kuzeydeki sırt çukur – sırt çukur bölgesinin güneye doğru inildiği zaman Bozdağları’nda yükseltiye gelmiş ve bu yapının aynen sesini kesitlerde ve batimetre ile incelendiğinde Marmara Denizi’nde ortaya çıktığı ortaya konulmuştur.